Çocukluğumuzun iç ısıtıcı kahramanıydı Heidi. Çıplak ayaklı, yardım sever, gülüşüyle etrafa güneş saçan küçük tatlı kız. Kaç kişinin hayatına dokundu kim bilir?
Televizyon başında maceralarına ortak olduğumuz, kırlarda çıplak ayaklarıyla koşarken heyecanına ortak olduğumuz Heidi, peki neden çıplak ayaklıydı hiç düşündünüz mü?
Evrensel dergisi yazarı Sevim Akyürek, derginin Şubat ayı sayısında olayı tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu.
Olay İsviçre’de geçiyor. İsviçre, yeşil çayırların, bankacılığın ve Batıcı refahın ülkesi…
Peynir, çikolata ve Alpler ‘den sonra İsviçre’nin simgelerinden biri de Heidi!
Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin iyiliği için koşturan bu kız çocuğu daima çıplak ayaklarıyla geçer gözümüzün önünden.
Yazar Johanna Spyri 53 yaşında yazdığı bu öykü aracılığıyla, aslında “çıplak ayaklı çocuklar” gerçeğinin üzerindeki toplumsal riya örtüsünün bir ucunu kaldırmak istemiş!
Küçük kahramanı aracılığıyla çocuk kölelerin mazlum dünyalarına dikkat çekmek niyetindeymiş.
Heidi, İsviçre’nin toplumsal tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gerçeğin simgesi. Onun çıplak ayakları bugün çocuklara karşı işlenmiş büyük bir suçun yarattığı utancın simgesi. Heidi çıplak ayaklıydı; çünkü çıplak ayaklar, erkek ya da kız “köle çocukları” diğer çocuklardan ayıran bir simgeydi!
İsviçre, 18. yüzyılın sonundan 1960’lı yılların başına kadar çocuk sömürüsünün örneğine az rastlanan bir biçimini uyguladı. Devlete borcu olan boşanmış çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, öksüzler, yetimler, ebeveyni cezaevinde olan ya da suça bulaşmış çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi.
Bu uygulamaya göre, papazların önderliğinde ailelerden toplanan çocuklar çiftliklere “kiralık” olarak verildi. Veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında dört yaşındaki çocuklar satışa çıkarıldı. O andan itibaren de sahipsiz çocukları arayan, tecavüze uğradıklarında ya da işkence gördüklerinde sahip çıkan olmadı.
Ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, çoğu kez bir çuvapldan ibaret elbiseleri içinde hemen her zaman aç olan bu çocuklar toplumsal hayatın olağan bir parçası olarak kabul gördü. Bunun bir tür kölelik sistemi olduğu idrak edildikten sonra uzun zamanlar boyunca İsviçre’nin sözünü etmekten dahi kaçındığı bir tabu halinde üstü örtüldü.
Bir süredir İsviçre’de bunlar konuşuluyor, sözlü tarih çalışmaları, hayatta kalmış torunlarla, yaşlı insanlarla belgeseller yapılıyor. Yazarı tarafından çıplak ayaklarıyla anlatılan Heidi’nin saklı trajedisinin buralara geleceğini kimsenin bilmesine imkân yoktu. Ama geldi.
Üç güzelliğin, muhtaç insanlara, evsizlere yardım için didinen, göçmenler için Türkiye’ye gelmek isteyen iyilik meleklerinin kafalarından vurulmalarına dilsiz kalanlar bir tabuyu daha ortaya çıkardılar:
Müslümanlar bu dünyanın çıplak ayaklılarıdır! Görünmezleridir ve ancak suçlanmak için hatırlanırlar.
Hiçbir günah sonsuza dek saklı kalmıyor!
Kaynak: Sevim Akyürek – Evrensel Dergisi