İnsanların bir spor dalını sevmesi için sebepleri vardır. O spor dalını sevdiren sporcular. Basketbol için konuşursak, Woody Allen’ın Earl Monroe ya sadece ismi yüzünden hayran olup bir filminde kendi karakterinin ismini Miles Monroe koyması. Michael Jordan’ın lise takımına boyunun kısa olduğu gerekçesiyle alınmaması. Kobe Bryant’ın 13.sıradan ve Charlotte tarafından seçilip Divac karşılığında Lakers’a draft günü takas olması gibi garip ve enteresan olaylar hem oyuncuları hem de takımları özel yapan detaylardır.
Benim açımdan bakarsak; benim basketbolu sevme nedenim olan bir sporcu var en başta. Tracy McGrady. NBA organizasyonunu benim gibi bu tarihten sonra yakalayan nesildaşlarım neden bahsettiğimi çok iyi anlayacaklardır. Atletizmi, sayı üretmedeki becerisi, Yao Ming ile olan uyumu. 45 saniyedeki 13 sayılık insan üstü performansı. Benim gibi çok insanı ertesi gün okulu, işi olmasına rağmen uykusuz bıraktı T-Mac’li Houston’u izleme aşkı.
Şu sıralar bir NBA rekoru kırılabilir üzere (biraz zor gözükse de) ve bunun üzerine bir tartışma süre geliyor. 72 galibiyet 10 mağlubiyet ile normal sezon rekoru hala Chicago Bulls’un elinde. Çoğu insanın basketbolu bu denli sevmesinin sebebi o 95-96 sezonundaki unutulmaz rekor. Jordan, Pippen ve Rodman formalarını giyip, şut atarken onları taklit etmeye çalışmak, sayı attıktan sonra onlar gibi sevinmek, onlar gibi savunma yapmak… Birkaç nesilden fazlası bu şekilde basketbolu sevdi. Kadro analistlerinin ve NBA takipçilerinin düşüncelerine göre en iyi takım o Chicago Takımıydı. Acaba zamanın değiştiği gibi bu düşünce de değişebilir mi?
Golden State Warriors 2014-2015 yılını fırtına gibi geçti ve şampiyon olarak bitirdi. 2015-2016 sezonuna o kadar mükemmel bir giriş yaptılar ki, insanları şaşırtmak artık onlar için sıradan bir şeydi. En iyi başlangıç rekoru geldi. Curry’nin inanılmaz performansını izlemek için insanlar karaborsadan bile bilet bulamaz oldu. Eğer basketbol Yunan mitolojisi olsaydı, sanırım ki Stephen Curry şut tanrısı gibi bir şey olacaktı. Şuana kadar maç başına 20.1 top kullandı ve bunların 11.2’si üç sayılık atışlar oldu. Biraz basit matematik ile kullandığı topların yarısından fazlasını üç satı çizgisinin dışından kullandı. İşin komik tarafı ise bu üçlük atışlarının yüzde 45’in de isabet buldu.
Peki Michael Jordan’ın o sezonda ne yaptı? Jordan o sezon beyzbol yüzünden ara verdiği basketbol kariyerine geri döndü. Ama bu ara onun için bir şey ifade etmemiş olacak ki 30.4 sayı ortalama ile oynadı. Yüzde 49,5 saha içi isabeti ve yüzde 42,7 ile üç sayı kullandı. Yüksek bir yüzde evet kabul ediyorum fakat Jordan 260, Curry ise 844 defa üç sayılık denemesi yaptı.
Yazının bu bölümünde bayağı bir istatistik vermeyi düşünüyordum fakat ben bu istatistikleri yazarken sıkılıyorsam okuyanların da sıkılacağını fark ettim.
Yavaş yavaş toparlamam gerekirse iki takımın tarihin en iyi iki takımı olarak karşılaştırılmasında ve ya karşılaştırılacak olmasında bir ortak payda var. Oda Steve Kerr. O tarihi takımın bol yüzüklü Guardı iken şimdi yüzüklü bir head coach. İlk defa head coach olarak geçirdiği geçen senesinde en fazla galibiyet alan çaylak koç rekorunu kırdı. Bu sezonda ise rahatsızlığı nedeniyle yerini bir süreliğine oyunculuk kariyeri babasının gölgesinde kalan ve sadece ortalama bir bench oyuncusu olabilen ama geleceğin Phil Jackson’u olarak anılan Luke Walton’a bıraktı. Luke Walton hiç de fena götürmedi.
Steve Kerr takımın oyun sistemini Phil Jackson’un üçgen hücumuyla Greg Popovich’in tempo ve saha yerleşimi oyunuyla kombinasyonu olarak görüyor. Düşünürsek Warriors kadar tempolu oyun oynayan bir takım yok.
Bunun sonucunda aklımıza birkaç soru takılıyor. Splash Brothers yani Klay Thompson ve Stephen Curry’nin insan üstü performansı nereye kadar devam edecek? Bu tempoyu daha ne kadar yukarıda tutabilecekler? Sokakta basketbol oynayan çocukların basketbolu bu denli sevmelerine neden olabilecekler mi? Nesilden nesile anlatılan o müthiş takım olabilecek mi? Bu soruların cevaplarını bir kaç güne öğrenmiş olacağız.