Çeşitli kültürlerin buluşma noktalarından birisi olan İstanbul’un Zeytinburnu ilçesine gittiğiniz zaman tabelaları farklı dillerde olan birçok işletme ile karşılaşırsınız. Giyinişleri alışılmışın dışında, farklı kültürlerden geldikleri ilk anda fark edilen insanları görünce kendinizi yabancı hissedebilirsiniz. Bir göçün son durağı Zeytinburnu içerisinde bir çok hikayeyi barındırıyor…

Kalkan Ailesi (Fotoğraftakiler: Babaannesi, Babası, Dedesi ve arkada ayakta duran Amcası)

Ailesi Altay-Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye göç etmiş Mustafa bu hikâyelerden sadece biri. Dedesi, komünist baskılardan dolayı yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Aslına bakarsanız bu olay şöyle: 10 binden fazla kişi Altay Dağları’ndan güneye inmek üzere uzun bir yolculuğa çıktı. Önce Taklamakan çölünü sonra da Himalayalar’ı aşarak Pakistan’a kadar geldiler.

Fakat, 10 binlerce kişiyle yola çıkan bu grup, Pakistan’a daha küçük bir grup olarak vardılar ve küçülmeye devam ettiler. Çünkü Altay Dağları’ndan başlayan bu yolculuk esnasında Çin askerleriyle yaşanan çatışmalar, Himalayalar’ın soğuk iklimi ve Pakistan’daki yaşanan salgınlar birçok kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu…

Pakistan’a gelen grup arasında, Mustafa’nın amcası, babaannesi ve dedesi vardı. Babası da Pakistan’da dünyaya geldi. Yukarıdaki fotoğraftaki küçük çocuk da babası oluyor.

Bir süre sonra Amerika Birleşik Devletleri (ABD), bu göçmen grubu davet edip, ülkeye kabul edeceğini söyledi ama bu uzun yolculuğu Türkiye’de noktalamak isteyen göçmenler, ABD’nin davetini geri çevirdi. Pakistan’da ateşe olarak bulunan Yahya Kemal Beyatlı vasıtasıyla 1952-53 yıllarında Türkiye’ye gelen göçmenler Zeytinburnu’na yerleştiler.  Ancak, 10 binlerce kişiyle başlayan bu yolculuktan Türkiye’ye sadece 2 bine yakın kişi gelebildi. Önce Türkiye’nin farklı illerine yerleşen bu göçmen grup daha sonralarda İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde buluştular.

2018 yılında da 65. Yıl dönümleri için organizasyon düzenleyecekler.

Mustafa da İstanbul’da doğdu ve doğduğu günden beri Zeytinburnu’nda yaşıyor. Mustafa’nın bu hikayesini dinlerken başka bir hikayeye daha adım attım. Mustafa, Afgan, Özbek, Uygur ve Suriye göçmenlerinin sahilde güreş tutmasından bahsetmesi oldukça dikkat çekiciydi.  Bu anlatılanları daha da ilginç kılan şey ise, güreşlerin ödüllü olmasıydı. Güreş tutan, iki taraf sonuç ne olursa olsun beraber eğleniyordu. Yöresel şarkılar eşliğinde dans ediyorlardı.

13
Bir göçün son durağı Zeytinburnu

Bu hikayeyi haberleştirmek için gittiğimiz Zeytinburnu sahilinde havanın soğuk olmasından dolayı kimse yoktu. Bu hayal kırıklığı ardından belki bir hikaye yakalarız düşüncesiyle beraber mahalleri gezmeyi başladık. Uygur, Afgan, Suriye, Özbek mutfakları ile tanışabileceğiniz birçok küçük işletme ile dolu sokakları gezerken, Mustafa yüzümdeki şaşkınlık ile dalga geçerek bana hala İstanbul’da olduğumuzu hatırlattı.

7Bu işletmeler arasında, Mihman adında olan bir Özbek lokantası dikkatimi çekti. Bunun nedeni Mehir Taam adında bir askı sistemi olmasıydı. Yani, bir müşteri gelip, ihtiyaç sahiplerinin yemek alabilmesi için yemek ücreti ödüyor ve ihtiyacı olan kişi gelip ücreti ödenmiş yemeklerden karnını doyurabiliyor.

14Bu restoranlarda ise onların kültürlerine ait lezzetleri tatma imkanı bulabiliyorsunuz.

1Etli Samsa Böreği

Özbek mutfağına ait olan içerisinde soğan ve et olan ismi Samsa olan bir çeşit börek.

2Mantu

Yemek kültürümüze pek de yabancı olmayan, alışık olduğumuz lezzetlerden Mantı’ya benzeyen bu yemeğin adı ise ‘Mantu‘. Mantı’nın büyük hali olara düşünebilirsiniz.

3Turşu

Gezdiğim restorantlarda kendi yapımları olan bu turşuları da bulabilirsiniz. Genel olarak havuç kullanıyorlar.

3Oturma izni alabilmek ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmek için işletme açıyorlar…

Saat 22.00’ye yaklaşırken bu dükkânlar da kepeklerini yavaş yavaş kapatmaya hazırlanıyordu ve müşteri sayıları yok denecek kadar azdı. Dükkânları gezdiğimde kimse röportaj yapmak istemedi. Lokantayı, yemekleri hatta mutfağı çekebileceğimi söyleyen işletme sorumlularına sorduğum bütün sorular da cevapsız kaldı.

Ama bu göçmenlerin arasındaki bir kişi, ‘Benim bazı sıkıntılarım var, beni çekmezseniz daha iyi olur. Ama bir gün bu sıkıntılarım geçecek, o zaman söz yardım edeceğim ne isterseniz anlatacağım’ dedi. Mustafa’ya neden kimsenin röportaj yapmak istemediğini sorduğumda aldığım cevap çok daha başka yere çekti konuyu. Nedeni Mustafa’nın  ülkelerine geri gönderilmekten korktuklarını söylemesiydi.

Gördüğüm her insanın hikâyesini merak ettim. Belki Mustafa’nın dedesi gibi uzun bir yolculuk sonunda geldiler ülkemize, belki de daha farklı bir hikâyeleri vardı ama sorduğum insanların hepsi konuşmaktan çekindi.  Belli ki beni polis veya göçmen bürosundan birisi sanmışlardı. Bu yüzden olacak ki, gittiğim işletmlerde fotoğraf çekerken, tedirgin olan göçmenler meraklı bir şekilde beni izliyorlardı.

Bu göçmen grupların, işletme açmalarının nedeni, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmeleri yolunda avantaj sağlıyor olmasıydı. Az Türkçeleriyle kendi kültürlerini yaşatan bu insanlar artık İstanbul’un bir parçası olmuşlardı. Öyle ki, bulundukları mahalleye girdiğinizde konuşmalar, tabelalar ve insanların kıyafetleri başka bir ülke hissiyatı uyandırıyordu.

Birkaç yıl önce, Afganistan’dan gelip Zeytinburnu’na berber dükkanı açan bir göçmenin hikayesine ulaştım. Anlatılana göre, ismini öğrenemediğim göçmene neden geldiği sorulduğunda “Afganistan’da  evimin alt katında berber dükkanım vardı. Birgün dükkanım için mazleme almaya çarşıya gitmiştim, döndüğümde hepsini kaybetmiştim. Artık ailem de yoktu, evim de yoktu. Ben de buraya geldim. Gidebilrsem Avrupaya gideceğim” cevabını vermiş. Günümüzde Afganistanlı berberin nerede olduğu ve nereye gittiği konusunda bilgi yok. İki veya üç sene önce ülkemizden ayrılarak Avrupa’ya gittiği tahmin ediliyor.

Günümüzde ülkemize gelen Afgan, Özbek, Uygur gibi göçmenlerin ikametgah izinleri konusunda sıkıntı yaşamalrından dolayı, bir çok kişi mevslim işçi olarak Türkiye’ye gelip gitmekte. Ve çoğunun buluşma noktası Zeytinburnu. Kimisi için bir varış noktası, kimisi için de bir durak noktası olmuş Zeytinburnu…

eypio-ft-burak-king-gunah-benim-official-video_9094044-14450_1920x1080YouTube’da 150 milyon görüntülenmeye sahip ‘Günah Benim’ şarkısı ile ünlenen Abdurrahim Akça(Eypio) da göçmenlerin arasında yer almakta. Ona Eypio denmesinin sebebi ise, Apo lakabından geliyor. Önceleri Apo adı ile anılan Akça, günümüzde Eypio olarak biliniyor. Türkmen kökenli olan Akça 1983’te Konya’da doğdu. 2002’ye kadar Zeytinburnu’nda yaşadı. Daha sonra ise Hollanda’ya gitti. Sene 2008’i gösterdiğinde de Türkiye’ye dönüş yaptı.

İlk göçmenlerin ülkemize geldiği 1952-53 yıllarından bugüne, Orta Asya’dan ülkemize göç etmek isteyenlerin buluştuğu yer Zeytinburnu oldu. Zaten konuştuğum iki kişi Türkiye’ye iki ay önce geldiğini söyledi. Afganlar, Özbekler, Uygurlar ve Suriyeler de Türkistanlılar gibi Zeytinburnu ilçesini tercih etti. Onların ülkemize gelmeye başladığı dönem ise 1980’li yıllar.

Göçmenler geldiklerinden beri içine kapalı halde yaşadılar, sanırım bu birazda neden benimle konuşmadıklarının cevabı oluyor. Elli yıl önce ülkemize gelen bu toplulukların neden olduğu adli vaka çok fazla yaşanmadı, neredeyse yok denecek kadar az.

Büyük bir göçün parçası olan bu insanlar adetlerini hala yaşatıyorlar, hatta Mustafa’nın evine gittiğimizde, büyük yengesi gençleri ve çocukları bir odaya topladı, elindeki torbadan bozuk paraları çıkartarak avuç avuç yere attı. Herkes paraları toplamaya başladı. Bu geleneklerine göre: Yeni bir çocuk doğduğunda, akrabaları evlendiğinde veya yeni ev aldığında, adı ‘çaşuv’ olan bu âdeti gerçekleştiriliyorlar. Bu adete şahit olmamın nedeni ise Mustafa’nın kardeşinin yeni evlenmiş olmasıydı. Düğünlerine ise ‘toy’ diyorlar.

Bütün bu olup bitenlerden sonra, ülkemizde tartışmalara konu olan Suriyeli göçmenlerin dışında da, Türkiye vatandaşı olmak isteyen, ciddiye alınması gerekecek kadar geniş ve farklı ülkelerden gelen bir grup göçmen grubu bulunuyor. Yani Türkiye Vatandaşı olmak için sırada bekleyenler sadece Suriyeliler değil. Zaten Suriyeliler gelmeden önce de ülkemizde çok farklı gelenekleri ve kültürleri barından gruplar vardı. Bizlerin de onları görmemesi bu gerçeği hiçbir zaman değiştirmeyecek…

BONUS

Mustafa’ya ufak bir sürprizim olsun istedim. Babasının, Dedesinin, Babaannesinin ve Amcasının 1950’li yıllarda Pakistan’da çektirdiği fotoğrafı renklendirdim.

2 YORUMLAR

  1. Emre ellerine sağlık çok güzel bir yazı oldu. Renkli fotoğraf için özellikle teşekkürler.

Yoruma kapalı.