Kazanıyorken, kaşla göz arasında yok olmak
İnsanoğlu doğar, büyür ve ölür. Bu reddedilemez bir gerçektir. Bu gerçek her canlı için geçerlidir. İnsanoğlu, hava, su, toprak, bitki örtüsü ve diğer bütün canlılar hepbirlikte biyotik topluluğu oluştururlar. Bunu söyleyen kişi ise Toprak Etiğini ilk defa dile getiren Aldo Leopold.
Doğa ondan aldıklarımızın bedelini bize ödetiyor. Bu bedel ödeme, er yada geç gerçekleşir. Örneğin bir zamanlar, üzerinde dünyanın en uzun palmiye ağaçlarının bulunduğu Paskalya Adası. Ada sakinleri olan Rapa Nui halkı, doğal kaynaklarını sonuna kadar kullandılar. Rapa Nui halkı adada bulunan bütün ağaçları kereste ticareti için kestiler. Bir süre sonra da toprak erozyonları ile karşı karşıya kaldılar. Kano yapabilecek ağaçlar bile kalmadığı için balığa da çıkamadılar.
Pasifikteki en görkemli medeniyet olan Rapa Nuiler girişimci çiftçileri, heykeltraşları, müstesna denizcileri ile birlikte artan bir nüfusa ve azalan kaynaklara sahiptiler. Ada sosyal karmaşaya, kıtlığa ve ayaklanmaya sahne oldu, birçoğu da bu ayaklanmadan sağ çıkamadı.
Rapa Nuiler’in yok oluşu hala gizemini koruyor olsa da, yapılan çalışmalar bu nedenlere işaret ediyor.
Rapa Nuiler doğadan aldıklarının bedelini yok olarak ödediler. Belki de palmiye ağaçlarını kesmeselerdi veya kestiklerinin yerine yenilerini dikselerdi bugün hala ayakta duran bir medeniyet olacaklardı.
Aldo Leopold ‘bir dağ gibi düşünmek’ makalesinde sistematik bir düzenden bahsediyor. Avcıların gördüğü her kurdu öldürmek istemesinin doğa dengesini nasıl bozacağından anlatıyor. Leopold’un anlatısına göre; avcılar için daha az kurt, daha çok geyik demek. Oysa kurtların doğa dengesi içinde önemli bir vazifesi var. Nasıl ki, bir kurdun karşısında ecel terleri döken geyik varsa, geyiğin karşısında da ecel terleri döken bir dağ var.
Avcılığın sık yapıldığı bir bölgede, kurt popülasyonunun azaldığı ve geyiklerin de artış gösterdiği gözlenirken bunun iyi bir durum olmadığını anlamak için geç kalınıyor. Daha çok geyiğin var olması; bitki örtüsünün hızla tüketilmesine neden oluyor. Geyikler o bölgede yiyecek bulamayınca, açlıktan ölmeye ve göç etmek başlıyorlar. Bölgede daha önce yeşilliklerle dolu olan dağ eteklerinin çoraklaşmaya başladığı gözleniyor, bu son derece ürkütücü bir durum.
Bir geyiğin kurt tarafından avlanması sonrasında, yeni bir geyiğin yetişmesi bir kaç yıl sürerken, bitki örtüsünün kendini yenilemesi çok daha uzun sürüyor. Arada böyle bir denge bulunmakta.
Çiftçiler daha çok ekin ekebilmek için çevrelerindeki ağaçları kesiyorlar daha sonra sel felaketleri ve toprak erezyonları ile karşılaşıyorlar. Daha çok hayvan besleyebilmek için arazilerini büyültüyorlar, çevredeki kurtları avlıyorlar ve sürüleri kontrollerinden çıkınca sürülerini keserek azaltmak zorunda kalıyorlar. Leopold’un deyimiyle, kurtların vazifesini üstleniyorlar.
Kısacası yaşamın merkezinde mükemmel bir sistem bulunuyor. Daha az kurt, daha çok geyik demekse, daha çok geyik de çevredeki bitkilerin daha çabuk tüketilmesine ve bitki örtüsünün azalmasına neden oluyor. Tıpkı bir işletmenin satışlarının artmasının, üretimininde artmasına, yani daha çok masraf yapmasına neden olacağı gibi.
Aynı şekilde insan ömrünün uzaması da kaynakların daha hızlı tüketilmesine neden oluyor. Yani dünya nüfusu artarken, kaynaklar da azalıyor. Burada belki gelecekte nano teknoloji ile klonlama, üretme teknikleri devreye girebilir ancak doğal sistemin yeterliliğine yaklaşamayacağı da büyük bir ihtimal. Üstelik nüfusun artması, daha çok tüketime neden olacağı için üretimin artmasına neden oluyor, bu nedenle fabrika sayıları artıyor, daha çok ev yapılıyor ve doğa tahribata uğruyor. Bu nedenle de hava kirliliği ve bitki örtüsünün azalması, doğa yaşamını ve bizi doğrudan etkliyor.
Aldo Leopold’un deyimiyle, insan biyotik toplumun sade bir üyesidir. İnsanlık nasıl birbiriyle organize oluyor ve ahlaki, kanunu değerlerle geçiniyorsa. Aynı şekilde biyotik toplumun bir parçası olduğu bilinciyle de yaşamak zorunda. Rapa Nuiler’in belki de en büyük hatası buydu, kazanıyorlarken kaşla göz arasında yok oldular…