Eleştirmen ve okuyucular tarafından görkemli olarak nitelendirilen, Kafka ve Milena’nın aşk hikayesi. bir büyük aşk ve geriye kalan onlarca mektuptan tanımaya çalıştığımız Milena…
Edebiyat tarihinde şairlerin ve yazarların aşkları her zaman oldukça ilgi çekmiştir. Onların satırları veya dizeleri arasında kaybolurken bir yanımız daima o büyük aşklardan izler bulmaya çalışır. Söz gelimi Nazım Hikmet’in Piraye’si, Sezai Karakoç’un Mona Rosa’sı, Orhan Veli’nin Nahit Hanım’ı her zaman merak edilir.
Bir de söz konusu ‘Dava’, ‘Şato’ ve ‘Dönüşüm’ gibi bizi derinden etkileyen kitapların yaratıcısı Franz Kafka olunca bizler de, onu bu denli etkilemeyi başaran Milena’yı merak etmeye başlıyoruz. Ve Kafka ve Milena’nın görkemli aşk hikayesine dalıp gidiyoruz.
Peki bu ilişki Kafka’nın ”Milena’ya Mektuplar” kitabında görüldüğü kadar görkemli ve tutkulu muydu?
Önce Milena Jesenska’nın hayatından bahsedelim;
1Milena 10 Ağustos 1896′ da Prag’da doğdu. Babası Prag’ın ileri gelenlerinden oldukça meşhur bir diş hekimidir. Annesi ise Milena henüz on üç yaşındayken öldü.
2Milena babasının isteğiyle tıp fakültesine ve ardından konservatuara gitti fakat ikisini de yarıda bıraktı. Özellikle bu dönem babasından öç almak için uyuşturucu kullanıp, ufak hırsızlıklar yaptı ve ölçüsüzce para harcayıp savruk bir hayat yaşadı.
3Üniversite yıllarında Yahudi kökenli Ernst Pollak’a aşık oldu, ondan hamile kaldı ve daha sonra da bebeğini aldırdı. Bu durum Prag sosyetesinin diline düştü ve Yahudileri sevmeyen babası onu bir sanatoryuma kapattı.
4Gizli gizli Pollak’la görüşmeye devam eden Milena, sanatoryumdan çıkar çıkmaz onunla evlendi ve Viyana’ya yerleşti. Yaptığı bu evlilik sonucunda babasıyla olan tüm bağları koptu ve bütün maddi desteği kesildi.
5Viyana’daki yılları büyük mutsuzluk içinde geçti. Kocası Pollak oldukça sorumsuz bir hayat yaşıyordu ve onu neredeyse gördüğü her kadınla aldatıyordu. Milena büyük ruhsal bunalımlar yaşıyordu ve uyuşturucuya tekrar başladı. Tüm bunların üzerine bir de maddi sıkıntılar vardı ve Milena birçok işte çalışmaya başladı. Hatta tren istasyonun da hamallık bile yaptı.
6Daha sonra Çek gazetelerinde moda ve dekorasyon konularında yazılar yazmaya başladı ve birçok meşhur yazarın eserlerini çevirdi. Böylece maddi ve manevi olarak yaşadığı kötü dönemden kurtulmaya başladı.
7İşte Kafka ile tanışması da o yıllara dayanır. 1919 yılında Milena’nın Viyana’dan Prag’a yaptığı bir seyahat sırasında tanışmışlardı. Milena, Viyana’ya döndükten sonra Kafka’ya mektup yazarak eserlerini Çekçe’ye çevirmek istediğini belirti. Böylece dünya edebiyat tarihine geçecek mektup aşkının ilk adımlarını atmış oldu.
8Milena’nın hayatına Kafkadan başka ayrıca Kont Xavier Schaffgotsch ve Jaromir Krejcar isimli iki adam daha girdi. Ve hatta Krejcar’dan bir de kızı oldu.
9Milena, Prag’da komünist partide aktif rol aldı, Çek yeraltı hareketine katıldı. Almanların Prag’ı işgal etmesinden sonra Yahudi kökenli birçok edebiyatçı ve sanatçının ülke dışına çıkarılmasına yardımcı oldu. Bu nedenle Ravensbrück toplama kampına gönderildi ve 1944’de burada öldü.
Şimdi Kafka ve Milena aşkının fazlaca bahsedilmeyen ve kimileri için hayal kırıklığı yaratacak ayrıntılarına bakalım;
1Milena ve Kafka Viyana’da bir cafede tesadüfen tanışmışlardır ve o sırada Milena yirmi üç, Kafka ise otuz altı yaşındadır.
2Tanışmalarından yaklaşık bir yıl sonra mektuplaşmaya başlamışlardır ve mektuplaşmalar yalnızca iki yıl sürmüştür.
3Mektuplaşmaya başladıklarında Kafka, Julie Wohryzeck ile nişanlıdır hatta evlilik hazırlığı içindedir. Milena ise zaten Ernst Pollak ile evlidir.
4Kafka ve Milena mektuplaştıkları dönemde sadece iki kez bir araya gelmişlerdir. Bir kez de, Kafka’nın hastalığı döneminde Milena onu görmek için sanatoryuma gitmiştir.
5Kafka’nın hayatında Milena’dan önce(1912-1917) beş yıl boyunca mektuplaştığı ve iki defa da nişanlandığı Felice Bauer adında başka bir kadın daha olmuştur. Üstelik bu kadın daha sonra Kafka’yla olan mektuplarını bir yayıncıya satarak paraya çevirmiştir.
6Milena’nın Kafka’ya yazdığı mektuplar, Milena’nın isteği üzerine yok edilmiştir bu nedenle elimizde olanlar yalnızca Kafka’nın yazdıklarıdır. Kalan mektupların bir kısmı ise Alman işgali sırasında yaşanan tehlikeli ortam nedeniyle bazı bölümleri karalanarak saklanmıştır.
7Tüm bunların yanında Kafka’nın hayatına 1923 yılında Dora Dymant adında başka bir kadın daha girmiştir ve 1924 yılında ölünceye kadar, son günlerini, yirmi beş yaşındaki bu kadınla geçirmiştir.
Tüm bunların ışığında yaşananlara büyük aşk demek ne kadar doğru? Belkide sadece ortak noktaların kesişimiydi bu ilişki. İkisi de hayata ve yaşadıkları şehirlere kendilerini yabancı hissediyordu, ikisininde despot babalarıyla sorunları vardı ve ikisi de dönemin siyasi ortamından ve baskıcı toplumundan yana dertliydi. Ve çaresizlik, korku, güvensizlik ortak sıkıntılarıydı.
Birbirlerinin hayatlarına iki yıl dokunmuşlardıve bu iki yıl boyunca sadece iki kez görüşmüşlerdi. Unutulmamalıdır ki bu aşkı bu kadar büyük yapan, bir edebi eser haline getirilebilen mektuplardır. Söz gelimi Kafka’nın nişanlısı Felice Bauer’e yada hayatının son günlerini birlikte geçirdiği Dora Dymant’a daha az aşk ve tutku hissettiğini kim söyleyebilir?
Yazarların, şairlerin aşkları daima merak edilecek ve sadece onların satırları veya dizeleri arasında kendine yer bulmayı başarabilenler gelecek nesillere aktarılabilecektir. Fakat unutulmamalıdır ki hiçbiri sadece ”…. ‘nın Aşkı” olarak kalacak kadar sade insanlar değildir. Tıpkı Milena’nın oldukça başarılı bir gazeteci ve Nazilere karşı son derece sağlam bir direnişçi olması gibi. Son olarak; Milena Jesenska hakkında yazılmış üç kitap ve 1971 yılında çekilmiş bir film bulunmaktadır. Ayrıca Viyana’da adına oluşturulmuş ”Milena Jesenska Gazetecilik Bursu” vardır.